MEHMET REBİİ ÖZDEMİR

Tarih: 09.08.2025 09:00

"Üniversitenin Arka Bahçesinden Yükselen Ses: Direniş"

Facebook Twitter Linked-in

Fakat hâlâ, bir üniversitenin arka bahçesinde, işçilerin emeği görünmez. Hâlâ birileri "sus", "bekle", "boyun eğ" diyebiliyor. İşte tam bu noktada, Karadeniz’in serin rüzgârı gibi bir ses yükseliyor: “Kölelik bitti, mücadele başladı.”

Bu sözü söyleyen biri var: Tez-Koop-İş Samsun Şube Başkanı Tarık Sayın. Ordu Üniversitesi’nde yürütülen örgütlenme sürecini ve Kamu Çerçeve Protokolü'nün (KÇP) sahada nasıl hayat bulduğunu anlatırken sadece bir süreci değil, bir zihniyeti deşifre ediyor. Anlattıkları, aslında Türkiye’nin dört bir yanındaki kamu işçisinin hikâyesi.

Kapalı Kapıların Ardında Değil, Göz Göze Masalarda
Tarık Sayın açık konuşuyor: “Kapalı kapılar ardında değil, işçinin gözü önünde sözleşme yapılmalı.” Çünkü yıllar boyunca sendikacılık, işçiyle değil patronla dost olanların elinde oyuncak oldu. Masada yoktular. Olmayan sesi kim duyacak?

Ordu Üniversitesi’ne geldiklerinde tablo karanlıktı. Sendikal bilinç yoktu, örgüt yoktu, umut yoktu. İnsanlar çaresizdi. “İşçiler, celladının emrine amade gibiydi,” diyor Sayın. Düşünün: Bir işçi toplu sözleşmenin ne zaman yapıldığından habersiz. Hangi hakları olduğundan bihaber. Kim adına neyin konuşulduğu meçhul. Bu sadece bir ihmal değil; bu, emek gaspıdır.

Masaya Çağırılmayanın Sözleşmesi Onun Değildir
Sayın ve ekibi, işe sıfırdan başlıyor. Temsilci meclisleri kuruyorlar, eğitimler veriyorlar. “Masada olmadığınız bir sözleşme size ait değildir,” diyorlar. Bu söz, modern sendikacılığın pusulası olmalı. Çünkü emekçinin adı yoksa, imzanın hiçbir kıymeti yoktur.

Başta kimse inanmıyor. Kimse güvenmiyor. Çünkü geçmişte çok kandırılmışlar. Ama onlar kararlı. Ve sonunda işçi sınıfı, sadece dosyada değil masada da yerini alıyor.

Korku Değil Cesaret Kazandırır
Toplu sözleşme süreci tıkanınca, Tez-Koop-İş grev kararını alıyor. Kimi “İşten atılır mıyım?” diye korkuyor. Ama Sayın o anı şöyle anlatıyor: “Korkmak yok dedik. SMS ile grev çağrısı yaptık. Bu, emeğin kavgasıydı.”

Bu cümledeki samimiyet, yılların lügatına sığmaz. Bu cesaret, sonuçlarını da beraberinde getiriyor. İşveren masaya dönüyor. Ve işte sonuçlar:

Haftalık çalışma süresi 40 saate indiriliyor

Taban yevmiye 1.750 TL oluyor

Bayram ikramiyeleriyle işçinin cebine para giriyor

Tüm farklar bir ay içinde ödeniyor

KÇP zammı, kazanımların üzerine ekleniyor

Artık Dilenen Değil, Direnen Kazanıyor
Tarık Sayın, bu hikâyeyi şöyle bitiriyor: “Karadeniz’de artık yüzü gülen bir işçi ordusu var. Bu kazanım, dilenen değil direnen sendikacılığın eseridir.”
Bu sadece Ordu Üniversitesi’ndeki işçilerin değil, tüm Türkiye’de onurlu emeği için direnenlerin hikâyesidir.

Bir söz var ya: “Hak verilmez, alınır.”
Evet.
Ama önce cesaret alınır.
Sonra birlik kurulur.
Sonra masaya oturulur.
Ve sonunda, alın teri değerini bulur.

Kölelik artık sadece zincirlerle tanımlanmıyor. Bazen bir sessizliktir, bazen bir korkudur, bazen görünmeyen bir sözleşmedir. O yüzden bu mücadele bitmedi. Yeni başlıyor.

Ve unutmayın:
“Hak, ancak korkmayanların elinde büyür.”


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —