Samsun’un Alaçam İlçesi’ndeki Dürtmen Dağı da böyledir. Şimdi bu dağ, altın arama uğruna toprağı deşmek isteyen şirketlerin hedefinde. Şirketler gelir, kazmalarını vurur, makinelerini çalıştırır; ama onlar gidince geriye ne kalır? Kurumuş pınarlar, yok olmuş ormanlar, hafızasından koparılmış bir halk.
Tam da bu noktada, yöre halkının elinde güçlü bir silah vardır: Örgütlenme. Bir araya gelmek, komite kurmak, sesini büyütmek.
Bir komiteyi doğuran şey, aslında bir kişinin “Ben buna sessiz kalamam” cümlesidir. Önce birkaç kişi kahvede, harmanda ya da bir evin odasında konuşur. Konu açıktır: “Bu dağa kıyılmayacak.” Ardından bu irade büyür.
Komite kurmak için yasaların çok büyük barajlarına takılmaya gerek yoktur. Asıl olan, yörede yaşayan insanların iradesidir. Komite dediğimiz şey, köylünün, gencin, kadının, öğretmenin, çobanın ortak masasıdır. Bir başkan, bir sözcü, bir sekreter seçilir. Ama en önemlisi, herkesin eşit söz hakkına sahip olmasıdır. Çünkü doğayı koruma mücadelesi, yalnızca birkaç kişinin değil, tüm halkın mücadelesidir.
Komite kurulduktan sonra yapılacak şey bellidir: Gerçeği duyurmak. İnsanlar, maden şirketlerinin “istihdam, kalkınma, yatırım” masallarıyla uyutulur. Oysa her taş ocağı, her altın araması, beraberinde siyanürlü atıkları, patlatmalarla yok olan ekosistemi, çoraklaşmış tarlaları getirir. Komite, köy köy gezerek, kapı kapı dolaşarak bu gerçeği anlatmalıdır.
Sonra birlikte karar alınır: Toplantılar düzenlenecek. Pankartlar hazırlanacak. Ses, yalnızca köyde değil, şehirde de duyulacak. Bir basın açıklaması yapılacak. Gerekirse Samsun’un merkezine gidilip meydanda haykırılacak. Çünkü doğa için verilen mücadele, yalnızca köylünün değil, bütün memleketin mücadelesidir.
Komiteler, yalnızca kendi köyünde kalmaz. Başka yerlerde kazanılmış direnişleri örnek alır. Kazdağları’nda, Fatsa’da, Cerattepe’de, İkizdere’de verilen mücadelelerden ilham alır. Oralarda da insanlar ilk başta yalnız olduklarını düşündüler. Ama sonra gördüler ki bir köylünün yükselttiği ses, bütün ülkenin vicdanında yankılanıyor.
Bir komitenin en güçlü yanı, yalnız bırakmamaktır. Kadınlar örgütlenirse, çocuklar şarkılarla doğayı savunursa, gençler sosyal medyada sesi büyütürse; şirketin en büyük makinesi bile o dayanışmanın karşısında çaresiz kalır.
Bugün Dürtmen Dağı için kurulacak bir komite, aslında geleceğin ormanlarını, derelerini, tarımını, hatta torunların nefes alacağı havayı savunacaktır. Komiteyi ayakta tutan şey, yalnızca “madene karşı çıkmak” değil, aynı zamanda “bizim toprağımız, bizim yaşamımız” diyebilme iradesidir.
Bir gün gelecek, bu topraklarda yaşayanlar torunlarına şöyle diyecek:
“Biz sessiz kalmadık. Dağımıza, suyumuza sahip çıktık. Onlar altın dediler, biz yaşam dedik.”
Dürtmen Dağı’nın çığlığını duymak için kulak vermek yetiyor. O çığlık, “beni kurtarın” demiyor aslında. O çığlık, “yanımda olun” diyor. Komiteler işte bu yüzden vardır. Çünkü bir dağın kaderi, birkaç imzaya, birkaç ruhsat kâğıdına bırakılamaz.
Doğa, kârın değil, yaşamın yurdu olmalıdır. Ve bu yurdu savunmanın yolu, halkın yan yana gelmesinden, komiteleşmesinden, örgütlü sesinden geçer.
Unutmayalım:
Bir dağa sahip çıkmak, aslında bütün bir ülkenin vicdanına sahip çıkmaktır.