Ev Değil, Emlak: İnsan Hakkından Finansal Enstrümana
Barınma ihtiyacı, devletin sosyal bir sorumluluğudur. Ancak neoliberal politikalarla birlikte bu sorumluluk terk edildi; yerine piyasa aktörleri geçti. Konut üretimi artık kâr amacı güden inşaat tekellerinin elinde. TOKİ gibi kamu kurumları bile sosyal konut üretmek yerine lüks konut ve ticari projelere yöneldi. Evler, gerçek ihtiyaç sahiplerine değil, yatırımcılara hitap eder hale geldi.
Kiralar Uçtu, Maaşlar Yerinde Saydı
Kira fiyatları son yıllarda yüzde yüzleri aşan oranlarda arttı. Büyük şehirlerde asgari ücretli bir çalışanın maaşı neredeyse tek bir odalı daireye yetmez durumda. Devletin kira müdahaleleri ya yetersiz kalıyor ya da hiç yapılmıyor. “Piyasa belirler” söylemiyle eli taşın altına koymaktan kaçınılırken, vatandaş yalnız bırakılıyor.
Evsizlik ve Gecekonduya Dönüş
Piyasaya açılan barınma hakkı, binlerce insanı evsizliğe sürükledi. Öğrenciler KYK yurtlarına giremediği için cami avlularında yatıyor, düşük gelirli aileler 3-4 kişi tek odada yaşamak zorunda kalıyor. Yoksul mahallelerde artan kira baskısı, kent çeperlerine göçü tetikliyor. Bu durum, yeni gecekondu dalgalarına ve altyapısız yaşam alanlarına kapı aralıyor.
Kentsel Dönüşüm Değil, Sosyal Dışlama
“Kentsel dönüşüm” adı altında yapılan projeler, yoksul halkı merkezlerden sürgün etmenin bir aracına dönüştü. Ranta açılan mahallelerde yaşayan yurttaşlar yerlerinden ediliyor. Devlet, halk için değil, sermaye için çalışıyor. Kamu arazileri, sosyal konut projeleri yerine lüks rezidanslara ve AVM’lere tahsis ediliyor.
Ne Yapmalı? Barınma Hakkı Yeniden Tanımlanmalı
Barınma hakkı piyasanın insafına bırakılamaz. Devlet, bu hakkı güvence altına almakla yükümlüdür. Bunun için:
Kiralara üst sınır getirilmeli, kira denetim sistemi kurulmalıdır.
Kamu destekli sosyal konut projeleri yaygınlaştırılmalıdır.
Evsizler için barınma merkezleri kurulmalı, acil müdahale politikaları geliştirilmelidir.
Kentsel dönüşüm, katılımcı ve halkçı bir biçimde uygulanmalıdır.
Bir toplumda barınma krizi varsa, orada adalet de yoktur. İnsanların başını sokacak bir çatıyı ancak parası varsa elde edebildiği bir düzen, hem vicdansız hem işlevsizdir. Barınma hakkı, lüks değil; yaşamsal bir zorunluluktur. Bu hak, sermayeye değil, halka aittir.