Bugün ise aynı pazar yerlerinde yankılanan en çok duyulan ses “fazla geldi, bırak abla” oluyor. Çünkü tezgâhlarda dizili meyvelerin, sebzelerin önünde duran vatandaşın elinde artık sadece bir boş cüzdan var.
Boş cüzdan yalnızca bir objeyi değil, bir halkın çaresizliğini sembolize ediyor. Zamların sayısı, etiketlerdeki sıfırları geçti. Artık fiyatlar etiketlere sığmıyor; kimi pazarcı eski etiketi karalayarak yenisini üstüne yazıyor, kimisi ise her sabah yeniden zam hesaplıyor. Bu etiketsizliğin adı: belirsizlik. Ama halk için adı çok daha net: geçinememek.
Tencereler kararıyor, ama kaynamıyor. Eskiden mahallede hangi evde ne piştiği kokusundan anlaşılırdı. Şimdi kokular değil, sessizlik var. Doğal gazın faturası, mutfağın kapısını kapatıyor. Elektrik zammı, ışığı kısmaya, gıda fiyatları ise sofrayı küçültmeye zorluyor. Bugünün sofralarında yemek kadar, yokluk da paylaşılır hale geldi.
Asgari ücret, daha işçinin eline geçmeden eriyor. Emekli maaşı, market kapısında kalıyor. Çocuklar artık beslenme çantasında meyve değil, annesinin gözyaşlarını taşıyor. Sosyal yardımlar bir çözüm değil, yoksulluğun istatistiğe dönüşmüş hali.
Bu bir ekonomik kriz değil sadece; bu, sosyal adaletin çöküşüdür. Bu, üretimden koparılmış bir halkın her gün hayatta kalma savaşı vermesidir. Ve ne yazık ki bu savaşın cephesinde artık sadece “geçim derdi” var.
Boş cüzdanlar, dolmayan tencereler; halk artık sabır değil, çözüm bekliyor.