Ne var ki, aradan geçen 116 yılda bu hak ne kadar kalıcı oldu, tartışılır. Bugün Türkiye’de basın, hiç olmadığı kadar baskı altında. Bir yandan doğrudan sansür, diğer yandan ekonomik kıskaca alınan medya organları, gazetecileri susturmak için kullanılan hukuki yollar, açılan davalar, verilen cezalar...
Basın özgürlüğü endekslerinde en alt sıralara demir atmış bir ülkenin çocuklarıyız artık. Gazeteciler adliyelerde haber savunuyor, televizyonlar ekranlarını karartıyor, köşe yazarları satır aralarında konuşuyor. Susturulamayanlar ise sosyal medya yasaklarıyla, erişim engelleriyle boğuluyor.
Peki, bu şartlar altında 24 Temmuz bir "bayram" olabilir mi? Elbette hayır. Bu tarih artık bizim için bir mücadele günüdür. Hakikat için, halk için, gazetecilik onuru için kalem tutanların günüdür.
Basın özgürlüğü, sadece gazetecilerin değil; herkesin meselesidir. Çünkü doğru bilgi, demokrasinin oksijenidir. Oksijenin azaldığı yerde yalnızca basın değil, toplum da nefessiz kalır.
Gerçek bir Basın Bayramı'nı kutlayacağımız günler, ancak özgürlükle ve cesaretle mümkündür. O güne kadar, bizler 24 Temmuz'u mücadele günü olarak anmaya ve anlatmaya devam edeceğiz.