Çağdaş Samsun Haber (Portalı) Sitemizde olarak bir ilki yayınlayacağız. “Zeki’nin oğlu Mehmet Ali ve Albina” isimli iki kitaba imzasını atan Denizlili yazar Ayşe Yıldız Bakır ile yazdığı iki kitap ve yazarların nelerle karşılaştığını kendisinin kitaplarını yazarken yaşadığı zorlukları, mutlulukları, bir yazar olarak aldığı olumlu ya da olumsuz eleştirileri gündeme dair birçok konuyu Çağdaş Samsun Haber Sitemiz için “Zeki’nin oğlu Mehmet Ali ve Albina” yazarı Ayşe Yıldız Bakır ile siz okurlarımız için konuştuk. Yazar Ayşe Yıldız Bakır’a sorduğumuz yanıtlara aşağıda ki gibi aldığımız yanıtlar şöyle;
Yazar Ayşe Yıldız Bakır’ı tanıyalım mı?
Muğla'da doğdum. İlk orta ve lise eğitimimi Muğla'da tamamladım, lisede babamı kaybettim. Üniversite sınavlarını kazanmama rağmen imkânsızlıklardan gidemedim. Liseden üç yıl sonra vergi dairesinin sınavlarına girip kazandım ve Muğla Milas vergi dairesinde işe başladım. Bu arada Anadolu üniversitesi AÖF iktisat bölümünü kazandım, hem çalışıp hem okudum, işe başladıktan beş yıl kadar sonra evlendim, öğretmenlik için bir dönem pedagojik formasyon eğitimi aldım. Eşimin görevi gereği Ege'den doğuya, oradan Denizli'ye geldik. İki oğlum, ırmak adında 7 yaşında bir torunum var. 20 yıl çalışıp Emekli oldum ve yazmaya başladım. Sporu, dansı, okumayı yazmayı hep çok sevdim. Yarım kalmış bütün güzel rüyaların tamamlanması dileğiyle, edebiyat düşü kuranlara, yazar kalanlara ve yazar gibi yaşayıp gidenlere selam olsun.
İlk kitabınızda öne çıkan ve sizi en çok etkileyen, cümleler, kelimeler ve paragraflar?
Bunu bana değil de okuyuculara sormak gerek, ne dersiniz? Ben, her satırını büyük bir özlem, hüzün ve gururla yazdım. İlk kitabımdan sonra da "Mentollü bir bulut sağanağı ALBİNA" adlı kitabımı yazdım. İzninizle biraz ondan söz edeyim. Kitabımın konusu; Kırım'dan göç etmek zorunda bırakılan Çerkez bir ailenin Samsun ilinin Çarşamba ilçesi Kızılot köyünde başlayıp, bir kaç kuşak sonrasında genç bir Çerkez kızı olan Bilane’nin Ege’ye kayan ve orada verdiği yaşam mücadelesini anlatan gerçek bir hayat hikâyesi.
İki kitap yazdığınızı gerek çevrenizdeki ve gerekse sosyal medya paylaşımlarınızdan gördüm. Bir yazar olarak okurlarınıza ne sıklıkta ulaştınız?
Kitaplarımın çoğunu okuyucularıma sosyal medya üzerinden ulaştırıyorum. İki kez kitap fuarına katıldım. Daha sonra, imkan dahilinde yurtiçi yurt dışı, kitap fuarlarına katılmak okuyucularımla buluşmak istiyorum.
Okurlarla yüz yüze iken onların sizi eleştirmelerine ya da güzellemelerine karşı yanıtlarınız ve tavrınız nasıl oldu?
Her türlü eleştiriye ve olumlamaya açığım. Kendimi geliştirmek daha iyiyi yakalamak için bu zaten gerekli bence.
Kitaplarınız Zeki’nin oğlu Mehmet Ali’nin yayınlanmadan önceki duygularınız, hisleriniz, heyecanlarınız hangi safhadaydılar?
Zeki'nin oğlu Mehmet Ali ilk kitabım, benim için çok özel bir kitaptır. Nedeni ise, bugün hayatta olmayan sevdiklerimin yaşanmışlıklarını, benim bu günkü varlığımı borçlu olduğum ailem ve idolüm çok sevdiğim ağabeyimin hayatı. Yaşadığım bütün iyi kötü acı tatlı ne varsa hepsini yeniden yaşadım ve kitabı bitiremedim hatta bir ara bitirememekten korktum. Çünkü biterse hepsi ölecekti, bitmezse sanki hepsi hayatta kalacaklardı. Üç yıl çalıştım, sonunda çok değer verdiğim arkadaşlarım "kitap biter ve yayınlanırsa, sevdiklerin ölümsüz olacak, sen de onlar da huzur bulacak" dediler. Ve ben sonunda kitabımı bitirdim. İlk günden beri kitabımın satışlarından büyük bir bölümünü "ölenlerimizin hayrı olsun" anlamında SMA’lı çocuklara destek veriyorum. Gerçekten çok heyecan verici, geri dönüşler beni çok gururlandırdı. Kitabımın ikinci baskısını yaptık. Çok mutluyum.
Okurlarınızla görüşmeleriniz genel olarak sosyal medya üzerinden mi oluyor yoksa birebir imza günlerinde mi onlarla birlikte olup mutluluğunuzu paylaşıyorsunuz?
Okurlarımla daha çok sosyal medyadan görüşüyoruz. Geçen yıl ilk kitap fuarı imza günü deneyimimi Denizli Kitap fuarında ikinciyi ise, geçen yıl 10 Kasım'da Yenice yayınevimin daveti üzerine 41. İstanbul TÜYAP kitap fuarında gerçekleştirdim. İkisi de çok güzel geçti. Okurlarıma gösterdikleri ilgiden dolayı çok teşekkür ediyorum.
Yazar olmadan önce neler yapıyorsunuz? Yazarlık dışında bir mesleğiniz var mıydı?
İki kitap yazıp "yazar oldum' diyemiyorum olmaya çalışıyorum. Okumayı yazmayı hep çok sevdim. 20 yıl gelir idaresi başkanlığında çeşitli illerde görev yaptım. Çok güzel bir söylem olduğunu söyleyebileceğim. “Hiçbir İdeoloji insan canına kast edemez” bu ifadeniz beni inanın çok etkiledim.
Bunu biraz açmanızı istiyorum. İdeolojik dönemleri birebir yaşadınız mı?
Evet, ilk kitabım Zekinin oğlu Mehmet Ali'de ağabeyimin yaşam hikâyesinden yola çıkarak o dönemde yaşadıklarımızı birebir anlattım. Ağabeyim 1957 10 Aralık doğumlu. Gideceği güne kadar, 57 yıllık hayatını idealleri, hedefleri, uğruna çok bonkör harcadı. Birlikte pek çok olaya şahit olduk, sağ sol çatışmaları, öğrenci olayları, arkadaş cenazeleri, ihtilal... Ağabeyimin en sevdiği arkadaşının cenaze törenine katıldığımda sordum ona, sonra kendime; "sebep ne" onca genç pırıl pırıl çocuklar hangi amaç için öldürülebilir, ya da öldürür. Ağabeyim şişen gözkapaklarının altında kıpkırmızı olmuş kapkara gözleriyle, sadece ağlayarak baktı bana. "Hiç bir ideoloji insan canına kast edemez" işte o gün ete kemiğe büründü ve benim inancım oldu.
Bir gazeteci olarak ben sizin kaleminizi özgürce kullanıp kullanamadığınızı, düşünce özgürlüğünü ve bunları sayfalar dökmek isteniz mi? Döktüğünüz takdirde nelerle karşılaşacağınızı tahmin edebiliyor musunuz?
Şimdilik roman tarzı yazdığım için, yazdıklarımın birilerini rahatsız edebileceğini düşünmüyorum. Ancak siyasi ve muhalif yazarların başına gelenler ortada. Gizlenecek saklanacak bir yanı yok. Ben tahmin etsem de etmesem de tarafsız bakan herkes, zaten bunları görüyor.
Kendimden örnek vermek istiyorum 40 yıla yakın bir gazeteciyim. Düşüncelerimi hiçbir dönem de okurlarıma aktaramadım. Siz böyle bir durumda kaldınız mı?
Gazetecilik ve yazarlık biraz farklı olsa da gazeteci gerçek ve doğru haberleri paylaşamıyorsa, zaten gerçek bir gazetecilik yapamıyordur. Bir Yazar olarak baktığımda, haber kaynağı değilim ancak, yazdığım iki romanda da gerçek hayatları anlatmama rağmen, insanları incitmemek adına, bazı olayları yazmadım, ya da biraz yumuşatarak yazdım. Gazetecilik te yazarlık ta çok hassas iki yaşam biçimi. Bazı şeyleri yazmıyor ya da yazamıyoruz. Bunun nedeni özellikle basının, gittikçe daha da baskılanıyor olması. "Aman başımıza bir şey gelmesin" deyip ortadan yürümesi, ancak başımıza ne geldiyse sesimizi çıkarmadığımız için geldi. Umarım basının gerçekten özgür olarak yazabileceği günler yakındır.
Kitaplarınızdan birisinde Samsun’un Çarşamba ilçesinde Kızılot mahallesindeki Çerkezlerle ilgili araştırmalarınızı yazmışsınız. Okurlarıma ulaştırmak için araştırmanızdan bir küple aktarmanız mümkün mü?
Bunun için sosyal medyadan ve çevremden tanıdığım Çerkez arkadaşlarla konuştum, Çerkezlerin düğünleri dansları, gelenek görenekleri, giysileri yaşamları ile ilgili videolar izledim. Üniversiteden Çerkez bir hoca ile görüştüm, harmanlayıp toparladım ve kitabıma ekledim