MEHMET REBİİ ÖZDEMİR
(SAMSUN)- Atakum belediyesin Hasan Ali Yücel Eğitim, Bilim ve Gençlik merkezinde KESK Samsun şubeler platformunun düzenlediği 10 Ekim Ankara Gar katliamıyla ilgili belgesel ve panel düzenlendi.
10 Ekim Ankara Gar katliamı panelini, belgeselini ve Barışın Katli kitabının imza gününde KESK Samsun dönem sözcüsü Bahadır Akıncı şu ifadeleri kullandı.
“Öncelikle bundan 46 yıl önce Maraş'ta katledilen kardeşlerimizi, canlarımızı kardeşçe yaşamak, Diyarbakır'da umudu, Suruç’ta dayanışmayı ve Ankara'da barışı getirmek için yolumuza düşüp olan barış karanfillerimizin emekleriyle ödedikleri bedellerle bizlere her sayfasında onur duyduğumuz bir tarih yaratan canlarımızı, barış, adalet, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitiren dostlarımızı ve bu uğurda kaybettiğimiz tüm canlarımızı, yoldaşlarımızı, barış karanfillerimizi minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Onların hayalleri korkusuzca savundukları değerleri yaşatmak hepimizin görevidir. Kaybettiğimiz canlarımızı anmak, onların anısını yaşatmak, barış, kardeşlik ve adalet için sesimizi bir kez daha yükseltmek üzere bir araya geldik. Bu topraklar acının, gözyaşının ve haksızlıkların değil, barışın, umudun ve adaletin toprakları olmalıdır. Ankara Gar'da, Suruç'ta ve Diyarbakır'da yitirdiğimiz canlar farklı kimliklerden, farklı inançlardan ve farklı görüşlerden insanlar olsalar da ortak bir hayal olurdu. Bu ülkenin insanlarının kardeşçe, yan yana, barış içinde yaşaması için bir araya gelmişlerdi. Onlar karanlığa inat, barışın ve umudun türküsünü söylüyorlardı. Onlar bizim geleceğe dair umudumuz, yüreğimizin en derin sızısıdır” şeklinde konuştu.
Kayıplar birer istatistik değiller
KESK dönem sözcüsü Akıncı konuşmasında şöyle dedi.
“Unutmayalım ki bu kayıplar sadece canlarımızı aramızdan almadı. Aynı zamanda vicdanlarımızı da en derin bir yara ile baş başa bıraktı. Adaletin ve hakkaniyetin sağlanması kaybettiklerimize geride kalanlara ve geleceğimize borcumuzdur. Bizler bu katliamların sorumlularının ortaya çıkarılmasını ve hak ettikleri cezaları almaları için hukuk ve adalet mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Adalet olmadan barış olmaz, barış olmadan kardeşlik yeşermez. Bugün burada barış, adalet, demokrasi, kardeşçe yaşam, özgürlük ve insan hakları uğruna kaybettiğimiz canlarımızı anarken bu kayıpların yalnızca birer istatistik olmadığı, her birinin birer hayat, birer umut olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Bu insanların ortak hayali barıştı, gönüllerde barış, kalplerde kardeşçe yaşam, yüreklerde adalet duygusuyla bir araya gelmişlerdi. Ancak onların hayallerini karanlık güçler söndürmek istedi. 2015 yılı seçimler öncesi, 5 Haziran Diyarbakır'da, 20 Temmuz Suruç'ta, 10 Ekim Ankara Garda yapılan ve Türkiye tarihinin en büyük kitle katliamı olarak tarihi geçen bu üç katliam aynı karanlık zihniyetin izlerini taşımaktadır. Amaçları bizleri korkutmak, bölmek, kardeşçe bir arada yaşama hayallerimizi yok etmekti. Ancak bizler buradayız. Çünkü biliyoruz ki bu acıları unutmak demek karanlığa teslim olmak demektir. Bizler kaybettiğimiz tüm canları mirasına sahip çıkarak barış, adalet ve demokrasi mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu saldırılarda ve bu uğurda kaybettiklerimizin acıları kalbimizde taze ama bu acıların, bizi bölmesine ayrıştırmasına izin vermeyeceğiz. Tam tersine, bu acılar bizi daha da birleştirecek, dayanışmamızı büyütecek, birlikte barışı inşa edeceğiz. Bu saldırılar yalnızca meydanlarda bulunan insanlara değil, barışa, özgürlüğe, adalete, insan haklarına ve demokrasiye yapılmış bir saldırıdır. Şunu çok iyi biliyoruz ki karanlık ne kadar yoğun olursa olsun barışa ve adalete olan inancımız ve mücadelemiz, ateşimiz daha güçlü bir şekilde yanmaya devam edecektir.”
Soruşturma dosyası savcılarının kendilerinden sakladıkları dokuz klasör dava etrafının adliye koridorlarında şans eseri bulunmasını unutmadıklarını söyleyen Bahadır Akıncı şu ifadeleri kullandı.
“Katliamın sadece maşası olanlara, tetikçilere ceza verilmesi yeterli değildir. Bizler en başından beri katliamın arka planının aydınlatılmasını, katliamın gerçek sorumlularının yargılanmasını istiyoruz. Mahkeme tutanakları tarihe geçen mahkeme tutanakları tarihe yazılan gerçeklerin üstünü örtemez. Dokuz yıldır milyonların gözünün önünde yaşanan gerçekleri unutmadık, unutturmayacağız. Katliam sorumluları on gün önce tespit edilmesine rağmen hiçbir işlem yapmayanları unutmadık. Soruşturma dosyası savcılarının bizlerden sakladığı dokuz klasör dava etrafının adliye koridorlarında şans eseri bulunmasını unutmadık. En önemlisi de barış karanfillerimize verdiğimiz sözü unutmadık. Bu topraklarda mücadele verenlerin karşısına dikilen duvarları önüne kurulan engelleri en iyi bizler biliyoruz. Barış karanfillerimize sözümüz var. O duvarların tuğlalarını çekip çıkaracağız” Ve unutmayacağız. Kaybettiklerimiz umudun, mücadelenin ve insanlık onurunun sembolleri olarak kalbimizde yaşamaya devam edecekler. Bizler var oldukça onların hayalleri de yaşayacak. Bugün burada bulunmamızın sebebi yalnızca geçmişi hatırlamak değil. Aynı zamanda geleceğin inşa etmektir. Karanfillerimizin acısını unutmadan bu acının bir daha yaşanmaması için mücadele etmek bizim insanlık görevimizdir. Barış içinde bir dünyayı kurma hayali kaybettiğimiz o güzel insanlara ve gelecek nesillere borcumuzdur. Bu toprakları katliamlarla, faili meçhul cinayetlerle anılmaktan çıkarıp barış ve demokrasiyle taçlandırarak bu uğurda emek harcayan bedel ödeyen yitirdiğimiz tüm canlarımızı yoldaşlarımıza, barış karanfillerimize, gelecek nesillere armağan edeceğiz. Bu nedenle sizlerden aldığım, dayanışma ruhuyla barış özgürlük ve adalet duygularımla özellikle 10 Ekim barış derneğine teşekkür etmek istiyorum. Katliamın ardından hem adalet arayışında hem kaybettiğimiz canların anısını yaşatmada yaşatma mücadelesinde büyük bir özveri ve kararlılık gösterdiler. Acılarımızı unutturmamak ve barış idealini büyütmek adına yürüttüğümüz çaba hepimize umut aşılıyor. Bu karanlık günlerde barışın, dayanışmanın ve adaletin sesi olduğunuz için sizlere minnettarız” dedi.
10 Ekim Barış Derneği Eş Sözcüsü İshak Kocabıyık konuşmasında şöyle dedi.
“Bu etkinliği düzenleyen, emek veren kurumlara da teşekkür etmek istiyorum. Kimi kurumlar vardır ki insanın evidir artık. Örneğin KESK benim için öyledir. Hani KESK’i şu bayrağının önünde arkasında konuşuyor olmak benim için bir onur. Ben başta KESK’i i arkadaşlarımız olmak üzere KESK örgütü olmak üzere TMMOB, DİSK ve Samsun’un bütün Emek, Demokrasi Güçlerine bu etkinlikten dolayı teşekkür ediyorum. Arkadaşlarımıza kaybettiğimiz canlara bir borç olarak yaşadığımız bu hayatın bir parçasını bu etkinlikle geçireceğiz. Büyük bir onur, büyük bir mutluluk. Ellerine, emeklerine sağlık. Dokuz sene geçti katliamın üstünden. Dokuz koca yıl yüz ayı açtı. Bizim için her günümüz, çektiğimiz acı, hissettiğimiz acı ve boşluk açısından aynıdır. Hiçbir zaman acımız bitmedi, öfkemiz dinmedi, yasımız azaldı. Kaybettiğimiz 104 arkadaşım kendi hayatlarımızla yarattığımız, boşlukta hiçbir zaman dolmadı. Nasıl olacak peki yani bu nasıl? Örneğin bunun açısı bitebilir mi? Birkaç zaman sonra demişti ki birkaç öfkeli genç onlar, nasıl mahkemeye böyle davranmasın? Bir hafta ya da on gün sonra Konya'da bir milli maç oynanmıştı. Milli maç öncesi bir anons yapılmıştı. 10 Ekim katliamında hayatını kaybedenler için bir saygı duşunda bulunulması için yuhalanmıştık. Mahkeme heyeti bunlardan güç alarak bunları dikkate alarak bu süreci sürdürdü. 2018’e kadar aşağı yukarı her ay mahkememiz devam etti. Katılanlar vardır aramızdan, bazen ben şaşırıyorum şimdi dönüp geriye baktığımda. Bir mahkeme adaleti tesis etmekle yükümlü olan hukukun gereklerini hayata geçirmekle yükümlü olan bir kurum. Nasıl böyle davranıyor? Kemal Kılıç arkadaşımız derneğimizin yöneticisi oğlunu kaybetti. Onun altı yaşında evladını kaybetti. Adalet istiyoruz dedi. Bu kadar, mahkemenin huzurunu bozmaktan dolayı mahkeme salonundan dışarıya atıldı arkadaşımız. Işıklar bize dönüp küfür ettiler. Hakaret ettiler. Biz kaybettiğimiz arkadaşlarımıza leş getirdik. Mahkeme heyeti duymazdan geldi. Görmezden geldi. Bize sen diye aşağılayarak, bağırarak kes sesini diyen mahkeme heyeti İŞİD’lere beyefendi diye hitap etti. Bütün bu süreçleri yaşadım. Biz bir ritüeli tamamlayıp, yasımızı tutmaya başlayabilir miyiz? Düşünün, hepimizin annesi, babası, yakını, kardeşi, evladı hayatını kaybetmiş olabilir. Bir ritüeli vardır, bu ritüeli tamamlarsınız. Acınız bitmez tabii ki ama kendi içinde süre gider, ama hayatın kendi akışında engellemeyen bir hale gelir. Bizim için geçirdiğimiz dokuz sene böyle değil. Çünkü bırakın katliamdan sonra bizim acımızın azalmasını, yasımızın azalmasını, eziyetimizin bitmesini öyle uygulamalarla karşılaştık ki, bu bizim acımızı arttıran eziyetimizi sıkıntımızı arttıran bir noktaya geldi. En başta adalet mücadelesi. On bir, on iki ay sonra ilk mahkeme başladı. 2016’nın Kasım ayıydı yanlış hatırlamıyorsam. Mahkemenin başlamasıyla beraber, IŞID’lar için hazırlanan iddianame açıklandı ve mahkeme devam etti. Ama gördük ki mahkeme heyeti sanki biz katılımcı aileler, yaralılar adalet tesis etmekten engelmişiz gibi davranıyor. IŞID’liler ise tesadüfen ya da yanlışlıkla bu işe bulaşmış birer zavallı olay göstermeye kalkıyorlar. Nasıl öyle davranmasın? Dönemin başbakanına hatırlayın.”